Mezopotamya Mitolojisi

Mezopotamya'nın dini inançları ve kültürü 4000 yıldan uzun bir süre boyunca bu coğrafyada devamlılık göstermiştir. Sahip olduğumuz arkeolojik ve edebi kaynakların büyük bir çoğunluğunu bu uzun zaman zarfından elde ederiz. Din ve mitoloji Mezopotamya'nın tarihi boyunca başarılı bir sentez oluşturmuşlardır. Mezopotamya mitolojisi üç ana döneme ayırılır: yazılı dönem öncesi; 2. Ur Hanedanlığı'ndan (3. bin yılın ortaları) eski Babil'in kuruluşuna kadar olan dönem (MÖ 19. yüzyıl) ve eski Babil döneminden 7. yüzyıl Asur-Babil Uygarlığı'nın sonuna kadar olan dönem.

Thorkild Jacobsen, eserlerinde Mezopotamya'da yaygın olan ve etkisi sürekli hissedilen dinsel kavramların varlığına değinir: Dış dünyadaki tanrısal güçlerin farkındalığına dair bilgilerdir bunlar. Tanrısal inanışlar bölgeden bölgeye ve Mezopotamya'nın tarihsel süreçlerine göre çeşitlilik gösterir. Gerçekte güneydoğu bataklıklarının (Sümer bölgesi) tanrıları, bu bölgede egemenlik süren Akkadlar, Amoritler ve Asurlular gibi Sami halklarının inançlarından alınmıştır. Dumuzi-abzu bir Sümer bataklık tanrısıdır. Adının anlamı "ana rahmindeki yavrunun doğumunu çabuklaştıran"dır ve çoğunlukla bereketin simgesi olarak görülür. Kız kardeşi üzümün içindeki kudret Geştinanna ve karısı hurma depolarının koruyucusu, İnanna'dır. Dumuzi, İnanna ve Duttura da olarak bilinen Geştinanna; Dumuzi'nin annesi ve İnanna'nın kız kardeşi, yer altı tanrıçası Ereşkigal birçok mitte ve mitolojik dramada da karşımıza çıkan karakterlerdir. Binlerce tanrıdan oluşan bir panteonun küçük bir parçasını oluşturmalarına rağmen, erken dönemin egemen inançlarını belirleyen bereketin ana sembolü olarak görülürler.

Dumuzi, (Sami karşılığı Tammuz) bir hurma ağacındaki bereketi simgeleyen bir mitin ve kültün merkezinde yer almaktadır. Dumuzi'nin İnanna'yla evliliğinin cinsel metaforları, karısının onun ölümüne yakarışı ve yaşadığı trajedi, kız kardeşi ve annesinin Dumuzi'yi ölüler ülkesinde arayışı mitin diğer bölümlerini oluşturur. Dumuzi miti, Mezopotamya dinsel inançlarını ve doğadaki güçlerin karşılığı olan tanrılar karşısındaki aciz insanoğlunun çaresizliğini vurgular.

Orta evrede, mitler bereket motifleri üzerinden devam eder ancak artık daha az belirleyicilikleri vardır. Bu dönemdeki mitler daha çok kökenleri, yöneticinin yetkisini vurgular ve tarihsel olarak Mezopotamya şehir devletlerindeki kolektif düzene koşut giderler. Bereketi sembolize eden cinselliğin yerini kozmik bir kavram, gücü ve şiddetiyle nehirleri yaratan fırtına alır. Fırtınanın kaynağı, rüzgarların efendisi, Enlil'den başkası değildir. Rüzgarlara hükmetme gücüyle, insan topluluğunun iyiliği adına yapılacak işleri yönetir. Panteondaki en yetkili kişi, şüphesiz gök tanrısı Anu'dur (ya da An). Anu'nun karısı yeryüzü tanrıçası Ki'dir ve onların birlikteliğinden ağaçlar, kamışlar ve diğer bitki türleri ortaya çıkmıştır. Anu, nehir sularının, yağmurun ve bataklıkların kutsiyetini içinde barındıran Enki'nin (sonradan Ea denecektir) babasıdır. Enki çoğunlukla Fırat (Euphrates) ve Dicle (Tigris) nehirleriyle özdeşleştirilir. Adının anlamı "toprağın efendisi"dir ve bu ismin içeriğinde toprağa bereketi taşıyan tatlı suyun gücü ve gerekliliği saklıdır. Çağrışımlarından dolayı isimlerin her ikisi de onlara şekli verebilen Enki'nin toprak ve suyla olan ilişkisiden türemiştir. Aynı durum Enki ve insan menisi arasındaki ilişkide de söz konusudur.

İnanna (Sami dilinde İştar) inanışı da bu dönemde değişime uğrar. Hurma depolarının koruyucusu ve Dumuzi'nin eşi olma özelliğine bir de savaş tanrıçalığı eklenir. O yağmurdaki kudret, akşamla sabah yıldızı ve kutsal fahişedir.

Bu dönem boyunca tanrılar insanlarla ve diğer tanrılarla etkileşime girmelerini sağlayan çeşitli güçlere sahip olurlar. Evrensel düzenle ilgili mitler ve tanrılar bu kavramların bir parçası olarak karşımıza çıkarlar.

Mezopotamya demonları genellikle tanrılardan daha az saygınlığa ve güce sahip ikincil derece düşman ruhlardı. Zaman zaman Tiamat'ın zürriyetinden oldukları kabul edilse de, daha sık olarak üst-tanrı Anum'un çocukları olarak düşünülürlerdi. Dehşet verici Anunnaki'ler ise cehennemdeki ölülerin gardiyanlarıydı. Etimmu mutsuz ölenlerin hayaletleriydi. Utukku çöllerde ya da mezarlarda yaşardı. Diğer kötü ruhlar, salgın hastalıkların demonları, karabasanların demonları, baş ağrılarının demonları, fırtınaların demonları (Pazuzu) gibi ve çeşitli hastalıkların demonlarıydı.

Bu demonların en korkunçlarından biri de Lilitu'dur. Lilitu geceleri dolaşıp "succubus" olarak erkeklere saldıran ya da onların kanını içen frijit, kara kuru, kocasız "umutsuzluk bakiresi"ydi. Labartu, iki elinde birer yılan taşırdı ve genellikle bir köpek ya da bir domuz eşliğinde dolaşarak, çocuklara, annelere ve dadılara saldırırdı.

İnsanlar bunlardan korunmak amacıyla muskalardan, efsunlardan, demon kovma dualarından ve diğer büyülerden yararlanırlar, ancak özellikle de kendi koruyucu tanrılarına özenle ibadet ibadet edip onların sevgisini kazanmaya çalışırlardı.

Geç Asur-Babil döneminde insanlığın yaratılışıyla ilgili konularda önemli değişimler göze çarpar. Enuma Eliş ve Gılgamış hakkındaki efsanelere dönem boyunca sık sık rastlarız. Enuma Eliş Efsanesi'nde tanrıların nasıl doğduğu ve tanrıların bu ilk birliğinden insanın nasıl yaratıldığı dile getirilir. Hikayemizin ana kahramanı ise Marduk'tur.

Back ] Home ] Up ] Next ]