Mezopotamya Tanrıları / Tanrıçaları

Ab-zu: (Sümer) Yeraltı tanrısı. Apsu (ya da Absu)'da denir. Tiamat'ın kocası, Anşar ve Kişar'ın babası, tüm tanrıların ve tatlı suların efendisi. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yıl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.

Adad: Babil ve Asur'da İklim Tanrısı. Adad adı Mezopotamya'ya İÖ 3000'lerin sonuna doğru Batı Samiler (Amorlular) tarafından getirilmiş olabilir. Adad'ın Batı Samilerdeki karşılığı Hadad, Sümerlerdeki karşılığı ise İşkur'du.

Adad hem can veren hem can alan ikili bir özelliğe sahipti. Dostları için yağdırdığı yağmurlarla toprağın yiyecek, şarap ve tahıl vermesini sağlar, bu nedenle de ona Bereket Tanrısı denirdi. Düşmanlarına karşı öfkesinin belirtileri olan fırtına ve kasırgalarla karanlık, yoksulluk ve ölüm getirirdi. Boğa ve aslan onun kutsal hayvanlarıydı. Adad'ın babası Cennet Tanrısı Anu idi, ama tüm toprakların ve göklerin tanrısı Bel'in oğlu olarak da tanımlanırdı. Eşi Şalaş'ın adı Hurri adlarını anımsatmaktadır. Adad'ın simgesi servi, kutsal sayısı ise altı idi. Babil, Asur ve Aleppo'da (Halep) aynı zamanda Kehanet Tanrısı olarak kabul edilirdi. Babil ve Asur gibi Mezopotamya'nın önemli birçok kent ve kasabasında ona tapılmasına karşın, büyük tanrılardan farklı olarak, Adad'a özgü tapınak bulunmadığı sanılmaktadır.

Akrep İnsanlar: (Sümer) Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın çaresini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.

Anu [Akadça], An [Sümerce]: Sümer, Akad ve Babil mitolojisinde göklerin tanrısı ve tanrıların kralı. Anum da denir. Anşar ve Kişar'ın oğlu, savaş tanrıçası İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. 

Bel [Sümer dilinde Enlil] ve Ea [Sümer dilinde Enki] ile birlikte bir tanrılar üçlüsü oluşturur. Babil kralının onun yeryüzündeki temsilcisi olduğu düşünülür.

Çoğu gök tanrısı gibi kuramsal düzeyde baştanrı olmasına karşın, Mezopotamya'ya özgü söylencelerde, ilahilerde ve kültlerde önemsiz bir yeri vardı. Hem bütün tanrıların hem de kötü ruhların ve şeytanların babasıydı. Ayrıca kralların ve yıllık takvimin de tanrısıydı. Betimlemelerinde, çoğu zaman, güç simgesi olan boynuzlarla gösterilirdi.

Anu'nun Sümerlerdeki karşılığı olan An kültünün başlangıcı, en eski Sümer dönemine, dolayısıyla en azından İÖ 3000'e değin uzanır. An, önceleri bir boğa gibi düşünülürdü. Ama bu biçim daha sonra An'dan ayrılarak kendi başına mitolojik bir varlık oldu ve "Gök Boğası" adını aldı. Gök Boğası'nın sahibi An'dı. An'ın kutsal kenti güney otlaklarındaki Uruk'tu. An ile büyükbaş hayvanlar arasında kurulan yakınlıklar bu tanrının başlangıçta çoban toplulukların tanrıları arasında yer aldığını düşündürmektedir.

Akad söylencelerine göre Anu'nun Antum [Sümer dilinde Antu] adında bir eşi vardı. Ama Antum'un genellikle kutsal Aşk Tanrıçası İştar [Sümer dilinde İnanna] ile karıştırıldığı sanılmaktadır.

Anşar ve Kişar: Mezopotamya mitolojisinde dişi ve erkek asal karakterler, yerin ve göğün ikiz ufukları. Yer altındaki derin suları temsil eden Apsu ile tuzlu suyun kişileşmesi olan Tiamat'tan, ya da Apsu ile Tiamat'ın ilk ikizleri Lahmu (erkek yılan) ve Lahamu'dan (dişi yılan) doğduklarına inanılırdı. Anşar ve Kişar'dan da en yüksek gök tanrısı Anu [An] doğmuştu.

Anşar gökyüzünün tanrısı, Kişar yeryüzünün tanrıçasıdır. Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü tanrısı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur.

Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.

Arallu: (Sümer) Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.

Aruru: (Sümer) Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.

Aya: (Babil) Güneş-tanrı Şamaş'ın karısı tanrıça.

Babbar: (Mezapotamya) Güneş-tanrı. İ.Ö. III. binyılda tapılmıştır. Asur ve Hititlerde Şamaş adını taşır. Adaletle ilgili bir tanrıdır, haksızlık yapanları cezalandırırmış.

Bel [Akadça], Enlil [Sümerce]: Mezopotamya gök tanrısı. Anu [Sümer dilinde An] ve Ea [Sümer dilinde Enki] ile birlikte bir tanrılar üçlüsü oluşturur.

Enlil adı, rüzgar tanrısı anlamına gelirdi. Hafif ilkbahar melteminden kasırgaya kadar tüm rüzgarların Enlil'in soluğu olduğuna, bu nedenle de onun sözlerini ya da buyruklarını yansıttığına inanılırdı. Bazen hava tanrısı olarak da adlandırılırdı. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında otururdu.

Sümer tanrılarının en büyüğü An'dı, ama Enlil'in işlevi daha önemliydi. Gücü ve enerjisi eksiksizdi; ama üstün bir yetkisi yoktu. Tapınma merkezi Nippur'du.

Enlil aynı zamanda tarım tanrısıydı. Çapa'nın Yaratılışı Efsanesi'ne göre Enlil, yerle göğü ayırarak tohumların çimlenmesi için yer açmıştı. Bundan sonra toprağın sert kabuğunu yarmak için çapayı icat etmiş, çapanın açtığı yarıktan insan yeryüzüne yükselmişti.

Bir başka efsaneye göre de Enlil, bir tahıl tanrıçası olan eşi Ninlil'i [Akad dilinde Belit] zorla kaçırmış, bu yüzden yeraltına sürgün edilmişti. Bu efsane, toprağın döllenmesi, tohumun olgunlaşması ve kış durgunluğu biçimindeki tarımsal çevrimin bir anlatımıdır.

Akad dilindeki Bel, Sami dillerindeki Baal (efendi) sözcüğünden kaynaklanır. Bel de Enlil'in tüm niteliklerini taşır; gerek konumu gerek tapınma özellikleri onunkine çok benzer. Ama Bel zamanla bir hükümdar niteliği kazanmış, düzeni sağlayan ve insanların yazgısını belirleyen tanrı olarak görülmeye başlanmıştır. Bel, insanlara felaket de getirebilir. Örneğin bir Akad efsanesinde insanların üzerine tufan gönderir. 

Babil tanrısı Marduk zamanla akıllı Bel'in tüm niteliklerini üstlenmiştir. Eski Yunanca metinlerde Bel'den söz edilirken, aynı adı taşıyan Suriye tanrısı Palmyra değil, Marduk kastedilir. Arami inançlarındaki tanrılar üçlüsü Yarhibol ve Aglibol'daki bol deyiminin de bel deyiminin başka bir biçimi olduğu açıktır.

Belit [Akadça], Ninlil [Sümerce]: Mezopotamya dininde Tanrı Bel'in [Sümer dilinde Enlil] eşi ve yazgı tanrıçası. Özellikle Nippur ve Şuruppak yörelerinde tapınılan Belit, Ay tanrısı Sin'in [Sümer dilinde Nanna] annesidir. Asur belgelerinde kimi zaman Niniveli İştar'la [Sümer dilinde İnanna], kimi zaman da Asur'un ulusal tanrısı Asur'la ya da gök tanrısı Enlil'in [Sümer dilinde Bel] eşiyle özdeşleştirilir.

Sümerlerde Ninlil bir tohum tanrıçasıydı; arpa başağındaki çiçeğe benzetilerek Alaca Kulak olarak da anılırdı. Ambar tanrısı Haya ile Ninşebargunu'nun (ya da Nidapa] kızıydı. Rüzgar tanrısı Enlil'in Ninlil'e tecavüz etmesine ilişkin efsane, ürünün yıllık çevrimini simgeler. Ninlil'i bir kanalda yıkanırken gören Enlil, onu zorla gebe bırakır. Bu suçtan dolayı yeraltına sürgün edilen Enlil'i Ninlil de izler. Yolculuğu boyunca üç değişik kılığa bürünen Enlil, her seferinde Ninlil'i kaçırıp gebe bırakır. Bu efsane ekinin rüzgarla döllenmesi, olgunlaşması, sararması ve sonunda toprağa geri dönmesi sürecini betimler.

Boğa: (Sümer) Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inançlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.

Ea [Akadça], Enki [Sümerce]: Yeryüzünün efendisi, Mezopotamya su tanrısı. Anu [Sümer dilinde An] ve Bel [Sümer diinde Enlil] adlı tanrılarla bir üçlü oluşturur. Önceleri Eridu kentinin yerel tanrısıyken yeraltında akan tatlı suların simgesi Apsu'nun Efendisi sıfatıyla büyük bir tanrı durumuna geldi. 

Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil) ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürü de büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğu da simgeler.

"Enki ve Dünyanın Düzeni" adlı Sümer efsanesinde ülkelerin sınırlarını Enki'nin saptadığı ve tanrıları onun görevlendirdiği anlatılır. Başka bir Sümer efsanesine göre Enki, insanları tanrıların kölesi yapan yaratıcıdır. Başlangıçta ersuyu ve amniyon sıvısıyla, dolayısıyla bereketle ilişkilendirilen Enki, genellikle yarı keçi, yarı balık biçiminde betimlenirdi. Astrolojideki oğlak figürü de bu gelenekten kaynaklanır.

Enki'nin Akadlardaki karşılığı Ea, arınma ayininin tanrısıydı; ayinlerdeki arınma sularına "Ea'nın suyu" adı verilirdi. Bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir.

Ea büyücülük sanatının da yöneticisiydi. Bazı öykülerde nesnelere biçim veren tanrı olarak da anıldığı için zanaatçıların ve sanatçıların koruyucu tanrısı, kültürün taşıyıcısı sayılırdı. Kralın danışmanı olduğuna da inanılan Ea, çok güçlü olmasa da bilge bir tanrı olarak da görülürdü. Akad mitolojisinin sonraki evrelerinde Ea, kurnaz bir arabulucu kimliğine bürünür. Ayrıca Babil'in ulusal tanrısı Marduk'un babası olarak da önem taşır. 

Enkidu: (Sümer) Gılgamış'ın arkadaşı. Engidu biçiminde de yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.

Enzu: (Mezapotmaya) Av tanrısı Sin'in öbür adı. Mezapotamya'nın ünlü ay tanrısı Sin'e Enzu'da denir.

Ereşkigal: Mezopotamya dininde, Sümer-Akad panteonu tanrıçalarından. Büyük Ülke'nin (ölülerin barınağı) Hanımı olarak bilinen Ereşkigal'dan İÖ 3000'e ait metinlerde tanrı Ninazu'nun karısı (bazı kaynaklarda oğlu), daha sonraki metinlerde ise Nergal'in karısı olarak sözedilir. Kız kardeşi İnanna [Akad dilinde İştar] ile aralarında büyük bir düşmanlık vardı. Ölülerin buluşma yerini sarayından yöneten Ereşkigal, yasaları çiğneyenleri gözetler, uyruklarının suyundan içip kaçmalarını önlemek için yaşam pınarının başında beklerdi. Soyundan gelen hizmetkarı Namtar, kötü şeytan Ölüm'dü. Gücü dünyaya da ulaşan Ereşkigal kötü ruhların tutsağı olan hastaları bu ruhlardan kurtarırdı.

Ereşkigal'in kültü Anadolu, Mısır ve güney Arabistan'a kadar yayılmıştır. Mezopotamya'da ona adanan en önemli tapınak Kuthah'dı.

Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin içini altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.

İşkur: Mezopotamya dininde, Sümerlerin yağmur ve ilkbahar şimşeği tanrısı. Mezopotamya'nın orta bölümündeki çayırlık bölgelerde bulunan Bit Hahuru (büyük olasılıkla bugünkü el-Cidr) kentinin tanrısıydı. Ninhar'a (Ningubla) çok benziyordu. Bu nedenle büyük bir boğa biçiminde betimlenir ve Ay tanrısı Nanna'nın [Akad dilinde Sin] oğlu olduğuna inanılırdı. İnsan biçiminde betimlendiğinde çoğunlukla elinde şimşeği simgeleyen bir çatal bulunurdu. İşkur'un karısı tanrıça Şala idi. Yağmur ve şimşek tanrısı olarak öbür Sümer tanrıları Asalluhe ve Ninurta'ya karşılık düşüyordu. Akadlar İşkur'u iklim tanrısı Adad'la özdeşleştirdiler.

Akkad'ların Adad ve Fenike'lilerin Baal adıyla taptıkları bu atmosfer tanrısı, Hitit'lerin Teşup ya da Tarhut adlı tanrılarıyla bir tutulmuştur.

İştar [Akadça], İnanna [Sümerce]: Mezopotamya dininde savaş ve cinsel aşk tanrıçası. Batı Samilerin Astarte adlı tanrıçasının karşılığıdır. Önemli bir Sümer tanrısı olan İnanna da zamanla İştar'la özdeşleştirilmiştir. Ama İnanna'nın da Sami kökenli olduğu belli değildir; daha büyük olasılıkla, aralarındaki benzerlik nedeniyle İştar'la özdeşleştirilmiştir. İranlılar onu Anahita adıyla benimsediler. Fenikeliler ona Aştar ya da Aşoret dediler. Ona Aştart adıyla Asurlular da tapmışlardır. 

İnanna'nın kişiliğinde çok sayıda geleneğin birleştiği görülür: Kimi zaman gök tanrısı An'ın kızı, kimi zaman karısıdır. Öteki söylencelere göre Ay tanrısı Nanna'nın ya da rüzgar tanrısı Enlil'in kızıdır. Kimi metinlerde Şamaş'ın kız kardeşi olarak gösterilmiştir. Cehennem tanrıçası Ereşkigal'in de kardeşidir. Kimi metinlerde de tanrı Temmuz'un annesi, ya da karısı, ya da sevgilisidir.

Başlangıçta ambarlarla ilişkilendirilir ve hurma, yün, et ve tahıl tanrıçası sayılırdı. Simgesi ambar kapısıydı. Aynı zamanda yağmur ve fırtına tanrıçası olduğu için gök tanrısı An'la bağlantısı kurulmuştu; kükremesi gök gürültüsünü andırdığı için yanında bir aslanla betimlenirdi. Ona savaş gücü de yakıştırılması büyük olasılıkla fırtınalarla bağından kaynaklanmıştı.

İnanna ayrıca bereket simgesiydi. Hurma ağacının büyümesini ve verimliliğini temsil eden tanrı Dumuzi-Amauşumgalana'nın karısı ve ambar tanrıçası olduğu için, bir ev kadını ya da anne kimliğinde değil, genç, güzel ve çoşkulu biri olarak tanımlanıyordu. Bazen "Hurma Ağaçlarının Hanımı" adıyla da anılırdı.

İştar'ın Sümer geleneğinden aktarılan birincil özelliği bereketi simgelemesidir. Ama zamanla çok daha karmaşık bir nitelik kazanmış, söylencelerde ölüm ve felaketle ilişkisi kurulmuş, yangın çıkaran ve söndüren, sevindiren ve üzen, hakkaniyeti ve hasımlığı temsil eden çelişkili güçlerin tanrıçası olmuştur. Her iki zıt kutbu bir arada bulunduran karakteri Gılgamış Destanı’nda çok iyi yansıtılır. Gılgamış destanında genç krala aşık olduğu ve yüz bulamadığı için ondan öc almaya çalıştığı anlatılır.

Onunla ilgili en iyi bilinen efsane bitkilerin tanrısı Tammuz’u (Dumuzi) görmek üzere yaptığı ziyarette, yeraltı kraliçesi Ereşkigal tarafından tutsak düşürülmesidir. İştar ve Tammuz’un birlikteliği yaşamın baharda yeniden canlanışını sembolize eder.

Akadların İştar'ı aynı zamanda büyük ölçüde bir yıldız tanrısıdır ve Venüs gezegeniyle ilişkilidir. Güneş tanrısı Şamaş ve Ay tanrısı Sin'le birlikte bir yıldız üçlüsü oluşturur. Bu kimliğiyle simgesi bir çember içinden geçen 6, 8 ya da 16 ışınlı bir yıldızdır. 

Bedensel aşka düşkün Venüs tanrıçası olarak İştar, fahişelerin ve meyhanelerin koruyucusu sayılır. İştar kültü büyük olasılıkla bir ölçüde tapınak fahişeliğini de içeriyordu. Kültün merkezi olan Uruk, cariyeler ve sokak kadınlarıyla doluydu. 

İlkçağda bütün Ortadoğu'da İştar yaygın bir ün kazanmıştı.Birçok tapınma merkezinde büyük olasılıkla İştar'a bağlı çok sayıda yerel tanrıça vardı. Sonraki söylencelerde An, Enlil ve Enki'nin güçlerini de kendisinde toplayan İştar, Evrenin Kraliçesi adıyla anılır oldu.

Yahudi peygamberleri Museviliğin karşısında en büyük tehlike olarak İştar tapımını bulmuştur ve onunla yüzyıllar boyunca savaşmıştır.

Kingu: (Sümer) Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.

Lakmu: (Sümer) Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.

Lilitu: (Babil) Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.

Marduk: (Babil) Mezapotamya dininde Babil'in büyük koruyucu tanrısıdır.Bu özelliğiyle sonunda Bel'le özdeşleştirilmiştir. Eskiçağ çok tanrılıcığında Marduk özel bir yeri olan en büyük tanrılardan biridir. İlkin tarım tanrısıydı, sonra İ.Ö.XX. yüzyılda kral Hamurabi tarafından en yüce tanrı derecesine yükseltildi, daha sonra İ.Ö.XVI. yüzyılda kral Buhtunnasr (Nabuhodonosor) tarafından tektanrı sayıldı. Bu açıdan bakınca Marduk tektanrıların ilkidir, Mısır'lı Amenotep IV.'ün tektanrısı Aton (İ.Ö.XII. yüzyıl) ve Musa'nın tektanrısı Yehova (İ.Ö. XII. yüzyıl) tarihsel süreçte onu izlemektedirler. Ne var ki Buhtunnasr, Marduk'un tektanrı olduğu inancını sadece kendi taşımış, ulusuna yaymak gücünü gösterememiştir.

Marduk'un büyük önemi, bugün dünya uluslarını etkileyen üç büyük dine (Yahudilik, Hristiyanlık, Müslümanlık) kaynaklık etmiş olmasıdadır. İnançsal tarihi İ.Ö.IV. binyıla kadar iner. Eski mezapotamya inançlarında o, özdeğe biçim veren ve detayı yaratan tanrı sayılmaktadır. Balçıktan insanı yaratan odur. Tarım tanrısı olduğundan ötürüde marru (bel küreği)'yla simgelenmiştir. Sümerler Amoritlere yenilince Marduk tanrı Enlil'in de yerini almış ve bütün tanrıların en büyüğü sayılmıştır.

Sümerlerin Enuma Eliş (Gökyüzünde) sözcükleriyle başlayan ve bundan ötürü bu adla anılan uzun yaratılış şiiri, Marduk'un baştanrılığını şöle anlatır (Kimi incelemeciler Marduk'un bu şiire sonradan sokulduğunu ileri sürmüşlerdir): İlk kaosun canavarı Tiamat'ı (tuzlu suların kişileşmesi) yendikten sonra "yeryüzünün ve göğün tanrılarının efendisi" olur. İnsanlarla birlikte bütün doğa, varlığını ona borçludur. Krallıkların ve uyruklarının yazgısı onun elindedir. Yeryüzünü de Kingu'nun kanıyla yoğurup elde ettiği balçıktan ilk insanı meydana getirmiş. Babil Kralı Hamurabi ünlü yasalarını kendisine dikke ettirenin Marduk olduğunu söyler, Marduk burada adelet tanrısı Şamaş kişiliğindedir. İncelemeci Samuel Reinach, Hamurabi yazılarıyla Yahudi yasaları arasındaki benzerliğe işaret ederek, Marduk'u Yehova'yla aynılaştırır.

Babil'deki en önemli Marduk tapınakları, Esagila ve tepesinde bir Marduk tapınağı bulunan Etemenanki adlı ziggurattı. Esagila'da her yeni yıl şenliğinde Enuma eliş şiiri okunurdu. Marduk'un karısı olarak en sık anılan tanrıça Zarpanit ya da Zarbanit'ti (Zarpan Kentinin Kadını). Marduk'un yıldızı Jüpiter, kutsal hayvanları ise at, köpek ve özellikle çatal dilli canavardı. Marduk en eski anıtlarda, elinde üçgen bir kürek çapayla betimlenir; bunun bereketi ve birlikteliği simgelediği düşünülür. Yürürken ya da savaş arabasına binmiş durumda da betimlenir. Giysisi yıldızlarla süslüdür. Elinde bir asa vardır; ayrıca yay, mızrak, ağ ya da yıldırım taşır. Asur ve Pers kralları da yazıtlarda Marduk ve Zarpanit'i saygıyla anmışlar, ikisinin birçok tapınağını yeniden yaptırmışlardır.

Moummou: (Sümer) Sonsuzluk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.

Nana: (Sümer) Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.

Nergal: (Babil) Güneş-tanrı. Aynı zamanda savaş, ateş ötedünya ve doğa olaylarınıda simgeler. Mezopotamya uluslarının çoğunca tapılmıştır.

Ningirsu: (Sümer) Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.

Ninhur Sag: (Sümer) Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.

Ninlil: (Sümer) Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.

Pazuzu: (Babil) Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.

Sin: (Sümer) Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.

Şamaş: (Babil) Güneş-tanrı. Aslı Sümer'lilerin Utu tanrısıdır. Samiler onu Şamaş adıyla anarlar. Sümer'lerde yargıç ve yasa koruyucu, Samilerde savaş ve bilgelik tanrısıdır. Sin'in oğlu, İştar'ın erkek kardeşi hem kocasıdır. Elam, Mitanni, Asur, Hitit gibi uluslarca da tapılmışdır. Hamurabi çağında Şamaş'da, öteki tanrılar gibi, Babil kentinin koruyucu tanrısı Marduk'un bir görünümü, bir belirimi (hipostas'ı) sayılmıştır. Özellikle kral Nabulhonosor (Buhtınnasr) tek tanrı saydığı Marduk'un kişiliğinde Sin, Enlil ve Şamaş'ı birleştirmiştir. Ona göre Marduk karanlıkları aydınlattığı için Sin, egemenlik tanrısı olduğu için Enlil ve adalet dağıttığı için Şamaş'tır. Hamurabi'ye 282 maddelik bir yasa dikte ettiren de işte bu Şamaş(Marduk)'tur.

Şullat: (Sümer) Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.

Tiamat: (Sümer) Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.

Temmuz: (Sümer) Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.

Utu: (Sümer) Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.

Utnapiştim: (Sümer) Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerin Nuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Çaresiz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.

Dünya Mitolojisi, İmge Kitabevi İstanbul, Ağustos 1998

 

Back ] Home ] Up ] Next ]