İnsanın Yaratılması

 

İnsanın yaratılışı ile ilgili Grek mitine ait birkaç söylen vardır.

Hesiodos'un Soylar Efsanesi:

Bu efsane insanın tam olarak nasıl yaratıldığını açıklamaz. Sadece yaratılmış olduğunu varsayar ve sonrasını anlatır bize. Der ki Hesiodos:

Chronus'un egemenliği sırasında, ölümsüz tanrılar ilk insan soyunu yaratmışlar. Buna "Altın Soy" deniyor. Bereketli topraklarında tanrılar gibi yaşarmış ilk insan soyu, Mutluluk içinde yaşar, mutluluk içinde ölür, sonra toprağı ve insanları koruyan birer minik cine dönüşürlermiş.

Sonra "Gümüş Soy"u yaratmış tanrılar. Gümüş Soy, Altın Soy kadar zeki değilmiş. Aptallıklarıyla başlarını derde sokar, tanrılara saygısız davranırlarmış. Zeus bunu saygısızlık olarak nitelendirmiş ve onları yeraltı cinlerine dönüştürüp toprağın altına gömmüş.

"Tunç Soy" yaratılmış ardından. Oysa yeni gelen bu soy, çok daha betermiş öncekinden. Birbirlerine saldırmaktan, savaşmaktan, öldürmekten başka yaptıkları yokmuş. Zeus'un devreye girmesine gerek kalmamış bu sefer, onlar kendi kendilerini yok etmişler ve Hades'in karanlık yeraltı dünyasına göçmüşler.

"Demir Soy" en son gelmiş ve hala sürmekte olan soydur. Yine bu efsanede denir ki, bir altıncı soy daha gelecek. Saygısız, sevgisiz, yokedici bir toplum olacak ve hak kavramı ortadan kalkacak, güçlüler kazanacak, güçsüzler ölüme mahkum olacak.

Ovidius'un Metaporphoses adlı yapıtındaki anlatısı:

Aşklarıyla Olympos çevresinde oldukça ünlü olan Zeus, kız kardeşi Demeter'e kaptırmış gönlünü, onunla beraber olmuş ve güzeller güzeli Kore doğmuş.(Kore, daha sonra Yeraltı Tanrıçası olduğunda ismi Persephone olacak...Bu da başka bir hikaye :)) Kore, güzelliğinin yanı sıra son derece alımlı, kibar, zeki ve güleryüzlü bir kızmış. İflah olmaz çapkın Zeus, tutup kendi kızına aşık olmuş bu güzelliği gördüğünde. Aklı fikri Kore ile beraber olabilmekteymiş. Bir gün onu yalnız başına ormanda otururken gördüğünde, fırsat bu fırsat demiş, bir yılana dönüşmüş ve onunla beraber olmuş. Kore, Zagreus'a hamile kalmış. O sıralar Zeus'un gözdesi, en sevdiği Kore olduğu için, oğlu Zagreus'un da ayrı bir önemi varmış Zeus için. Onu deliler gibi seviyor, koruyor, kolluyormuş.

Ancak Zeus'un onu sevdiğinden çok nefret ediyormuş kıskanç Hera Zagreus'tan... Hera'nın hışmından korkan Zeus, bir mağaraya saklamış oğlunu. Zamanında kendisini büyütmüş olan Kuretlere emanet etmiş onu. Hera veya onun saldığı adamları yaklaşacak olursa, korkunç sesler çıkarıp onları korkutmalarını ve aynı zamanda bebek sesini bastırmalarını iyice tembihlemiş. Ancak Hera'nın öfkesi öyle büyükmüş ki, Zagreus'u bulamayınca Titanları çağırmış kendisine yardıma. Titanlar bebeği bulmuşlar Kuretlerin sakladığı mağarada. Ancak bebek Zagreus korkmuş dev Titanlardan ve mağaranın daracık dibine saklanmış. Titanlar bir ayna getirmeyi akıl etmişler mağaranın girişine. Zagreus kendi aksini görünce aynada, meraka kapılıp dışarı çıkmış. İşte o anda üzerine atılmışlar bebeciğin Titanlar ve onu paramparça edip etlerini yemişler. geriye sadece kemikleri kalmış.

Bunu duyan Zeus öfkesinden deliye dönmüş ve şimşeklerini göndermiş Titanların üzerine. Oracıkta küle dönüşmüş Titanlar ve Zagreus'un kemikleri... Zaman geçmiş, yağmurlar yağmış. Yağmur suları çamura dönüştürmüş Zagreus ve Titanların küllerini.

Titan İapetos'un dört oğlu olmuştu. Bunlardan Menoitios ve Atlas; Zeus'e başkaldıran Titan'larla beraber olduklarından cezalandırılmışlardı. Menoitios hainliğinden ve ölçüsüz cüretinden dolayı Erebes'e daldırılmışrı. Atlas ise dünyanın öbür ucunda ve Hesperides'lerin önünde omuzlarına gök kubbesini yüklenerek ayakta beklemek cezasına çarptırılmıştı. Kendileri birer Titan olduğu halde, Zeus'a karşı savaşmayı kabul etmedikleri için diğer iki kardeş Prometheus ve Epimetheus'un kaderleri daha farklı oldu. Her ikisi de insanın yaratılışında önemli rol oynadılar.

Olympos tanrılarının kudretine ve kuvvetine karşılık Prometheus'ta kurnazlık ve zeka vardı. Titanların meşhur isyanları sırasında tarafsız davranan bir Titan olduğu halde baş tanrı kendisine başkaldırmadığı, tersine saygı gösterdiği için Prometheus'u Olympos'a ölmezler arasına kabul etmişti. Fakat kendi ırkını mahveden Zeus'a karşı içinde büyük bir kin ve öfke olan Prometheus, tanrılarını inkar edecek, onları hiçe sayacak ve işleyecekleri kötülüklerle en vahşi hayvanlara bile taş çıkartacak, dünyanın başına bela olacak bir mahluk'u, insanı yaratarak intikam almaya karar verdi.

Prometheus, şekil vermiş bu yağmur sularının çamura dönüştürdüğü Zagreus ve Titanların küllerine. İilk insanı çamuru göz yaşlarıyla karıştırarak yaratmış. Buna aslanın gücünü, tavusun kibrini, tilkinin kurnazlığını tavşan'ın ürkekliğini katmış.

O sırada oradan geçmekte olan tanrıça Athena, Prometheus'un eserine hayran kalmış ve çamura hayat üflemiş. İşte ilk insan böyle yaratılmış. Zagreus'un saflığı, temizliği, iyiliği ve güzelliği ile Titanların kötülüğü ve çirkinliğinin bir karışımı. İnsanın içinde hem iyilik hem kötülük bulunması bundan olsa gerek.

Zaman geçmiş, insanoğlu çoğalmaya başlamış. (Bu kısım da mitolojinin birçok yerinde olduğu gibi oldukça kafa karıştırıcı. Çünkü birazdan göreceğimiz Pandora, ilk kadın ölümlüdür. Demek ki Pandora gelene kadar insanlar, yani erkek bireyler, bir şekilde kendi başlarına çoğalmayı başarmışlar... Nasıl? Bu da mitolojinin bilinmezlerinden biri.

İnsanoğlu yaratıldığında Prometheus kardeşi Epimetheus'a der ki, "Şimdi de sen bu ölümlü canlıların sıfatlarını dağıt." Epimetheus başlamış onlara iyi kötü özellikler vermeye. En son sıra insana gelmiş.Epimetheus bir bakmış ki, elindeki bütün güzel sıfatları dağıtmış, insana verecek birşey kalmamış! (İşte tam bu can alıcı noktada, Prometheus'un "ileri görüşlü / önceden gören", Epimetheus'un "geri görüşlü / sonradan gören" anlamlarına geldiğini belirtmemde fayda var sanırım.

İinsan çıplak ve kendisini koruyacak hiç bir şeye sahip değilmiş. Doğduğu günden itibaren acıları, üzüntüleri, ve bitmek bilmeyen ihtiyaçları başlıyordu. İlk insan çiğ meyvalarla, kanlı etlerle beslenip, elbise yerine bitkilerin yapraklarına sarılıyorlardı. Güneşin faydalarını bilmeden kendilerini karanlık oyuklarda saklıyorlardı. Yarattığı mahluklara acıyan Prometheus insanları daha iyi bir şekilde yaşatabilmek, vahşi hayvanlara karşı etkili silahlarla koruyabilmek, toprağı sürmeye yarayacak gerekli aletleri elde edebilmek için onlara  madenleri işlemeyi öğretmeye, iki ayağı üzerinde durma yetisini ve ateşi kullanacak zekayı vermeye karar vermiş.

İnsanlar gelişmeye başlamışlar. Zeus karışmış orda hemen işin içine. Demiş ki, biz tanrılara tapınmayı öğrensin insanoğlu. "Bana, kurban ettiğiniz her hayvanın bir parçasını vereceksiniz. Hangi parça olduğuna ben karar vereceğim. Haydi kurban edin bana şurda duran koyunu" diye buyurmuş.

Prometheus insanlara yardımcı olmuş hemen. Ölümsüz bir tanrının, insanoğlunun yiyeceğine kendisini ortak koşuyor olmasına öfkelenmiş ve bir oyun oynamış Zeus'a. Kurban etinin en güzel parçalarını işkembenin içine doldurmuş. En kötü kısımlarla kemiklerin üstünü bir güzel örtmüş yağlarla. İnsanlar demişler ki , "Buyur seç bakalım, hangi parçaları sana verelim kurban ettiğimiz hayvanlardan, ulu Zeus?" Zeus şöyle bir bakmış, "O iğrenç işkembeyi ben ne yapayım, şu yağlarla kaplı semiz etleri seçiyorum" demiş. Ancak bir bakmış ki yağların altında kemik dolu. Çok öfkelenmiş Zeus. Kendisini aldatmış olan insanlara ve Prometheus'a çok içerlemiş. Bir tanrı olaran oyuna getirilmeyi hazmedemiyormuş ama, kararı kesin olmak zorundaymış tanrının; hayır bunu beğenmedim diğerini alacağım diyemezmiş.

Tanrıların tanrısı, üçkağıda gelmiş olmayı yedirememiş kendisine, ve onlara ceza olsun diye ellerinden ateşi geri almış.

Prometheus yine yetişmiş imdadına insanların. İçi baştan başa oyuk fakat yanabilir bir özle kaplı olan Ferule "Şeytantersi ağacı" denilen ağaçtan bir dal koparıp Lemnos adasına gitmiş. Hephaistos'un (Ateş Tanrısı) alevler fışkıran ocağına yaklaşmış ve madenleri eriten kızgın ateşinden bir kıvılcım çalmış. Elindeki sopanın özünün içine saklamış ve onu ilahi bir armağan olarak insanlara götürmüş.

Yani, gitmiş tanrısal ateşten bir parça çalmış, onlara vermiş. İşte böylesine insan dostudur, mitolojinin ilk asisi olan Prometheus. Hep insanlar için çalışmış, savaşmıştır. Tanrıları hep son derece sıkıcı ve adaletsiz bulmuştur.

O günden itibaren insanlar ateşin yardımıyla daha iyi yaşamaya başlamışlar. Yiyeceklerini pişiriyorlar, soğuk havada ısınıyorlar, karanlık mağaralarda çıralı odunları yakarak birbirlerinin yüzlerini görüyorlarmış. Fakat bir süre sonra nerden geldiklerini unutarak kendilerini tanrılarla eşit tutmaya başlamışlar.

Zeus onların böyle şımarık davranacaklarını önceden tahmin ettiği için onlara ateşi vermemişti. Kendi haberi olmaksızın insanlara ateşi hediye ettiği ve onları şımarttığı için Prometheus'a kızarak, Prometheus'u cezalandırmaya karar vermiş. Ateşin, sanayinin tanrısı Hephaistos'a onu Kafkas dağlarının en yüksek tepesindeki yalçın kayalara zincirlemesini emretmiş. İlahi demirci istemeyerk Zeus'un bu emirine boyun eğmiş ve Prometheus'un kollarına ayaklarına kırılmaz zincirler geçirerek onları sıkıca kayalara çakmış. Prometheus'un cezası çok ağırmış: Her sabah, kocaman bir kartal kanatlarını açarak süzülüyor ve gelip kolları iki yana açılmış şekilde zincire vurulan Prometheus'un göğsüne sivri tırnaklarını batırıyor, korkunç gagası ile karaciğerini didikleyerek yiyormuş. Bu vahşi hayvanın akşama kadar yediği Prometheus'un ciğeri gece boyunca yeniden büyüyor ve eski haline geliyormuş. Büyük acılar çeken Prometheus bu cezaya sonsuza dek çarptırılmış, zira kendisi ölümsüzdür.

Sonunda Prometheus yeniden özgürlüğüne kavuşmuş. Ama nasıl, işte bu kesin olarak bilinmiyor. Bazı kaynaklara göre, Hercules kurtarmış onu. Bazıları ise, Zeus'un onu affettiğini söyler. Çünkü, Zeus yine gönlünü yeni bir aşka, Su Perisi Thetis'e kaptırdığında, Prometheus bunu görüp, "Thetis'in doğuracağı çocuk babasından çok daha kuvvetli ve iktidar sahibi olacak, sakın onla beraber olma" demiş (Hatırlatma: Prometheus=Önceden gören... Sanırım bir nevi kahinlik de sayılıyor bu... ) ve Zeus onun zincirlerini çözmüş ve onu affederek tekrar ölümsüzler arasına Olympos dağına almış.

Back ] Home ] Up ] Next ]