Altın Postlu Koç
Bu öyküyü anlatanların başında üçüncü yüzyılda yaşamış olan Rodos'lu Apollonios gelir. Apollonios, öyküsünü Argonautların Yunanistan'a dönüşüyle bitirir. Iason ile Medeia'nın orada başlarından geçenler, beşinci yüzyılın oyun yazarlarından Euripides tarafından anlatılmıştır. Iason ile Pelias'ı ilgilendiren bölüm ise, yine beşinci yüzyıl şairlerinden Pindaros'un bir şiirine konu olmuştur.
Avrupa'nın ilk büyük gezgini, Altın Post'u aramaya çıkan denizcilerin önderidir; mitologyanın en ünlü gezgini Odysseus'dan bir kuşak önce yaşamıştır. O zamanlarda karada değil, denizlerde, ırmaklarda, göllerde yolculuk edilirdi. Yolculuğa çıkanların da başlarına gelmedik kalmazdı. Öfkeli tanrılarla, büyücülerle, canavarlarla boy ölçüşmek kolay değildi. Yalnız denizin kasırgaları, fırtınaları değil, dinlenmek için çıkılan kıyılarda çeşit çeşit tehlikeler de dört gözle yolcuları beklerlerdi. Kısacası yolculuk yürek isteyen bir şeydi . Altın Post'u aramak için Argo gemisinde bir araya gelen kahramanların ise yürekten, cesaretten yana yoksul olmamaları aşağıdaki öyküden anlaşılacaktır.
Denizler tanrısı Poseidon, Thrakia'li prenses Theophane'ye delicesine asık olmuştu. Ama bu kızın isteklileri çok olduğu için Poseidon Theophane'yi gizemli Krimissa adasına kaçırdı; fakat çok geçmeden oteki sevdalilari da kizin izini buldular. Bunun uzerine Poseidon taninmasin diye kizi disi bir koyuna cevirdi. Kizin isteklilerini de teker teker koyuna cevirdi. Kendisi de gorkemli bir koc kiligina girerek koyun seklindeki Theophane ile birlesti ve bu birlesmeden altin postlu bir koc dogdu.
x x x
Diger taraftan Orkhomenos'taki Miny'lerin krali Athamas, Nephele (Bulut) ile evliydi. Nephele, Phiriksos ve Helle'yi dogurdu. Ama bir sure sonra Athamas Nephele'yi birakarak Kadmos'la Harmonia'nin kizi olan Ino ile evlendi. Bunun uzerine kizan Nephele goge cekildi ve daha sonra da Miny'lerin ulkesine korkunc bir kuraklik yolladi. [Başka kaynaklar, Ino'nun o yılın bütün tohumluk mısırlarını ele geçirip hepsini kuruttuğu ve tahıl alınamayınca ülkede kıtlık baş gösterdiğini yazar].
Nephele kralın yeni karısı Ino'nun kendisine ve çocukları Helle ile Phriksos'a kötülük yapacağından korkuyordu. Korkusunda da haksız değildi. Ino, Nephene'nin oğlu Phriksos'u öldürmek, böylece Athamas'tan sonra kendi oğlunu tahta geçirmek istiyordu.
Kral, tapınağa bir haberci gönderip kıtlığın ortadan kalkması için ne yapılması gerektiğini sordurdu. Cocuklari ortadan kaldirmak icin bir bahane kollayan uvey anne Ino'da bu firsati kacirmayarak bir kahinle anlasti ve ona eger Phiriksos kurban edilmezse bu kurakligin asla gecmeyecegini soyletti. Cunku, Ino, Athamas'in olumunden sonra kendi oglunu kral yapmak istiyordu.
Açlık tehlikesiyle karşılaşan halk, oğlunu kurban etmesi için krala baskı yapmaya başladı. Athamas ulkesini bu kuraklik ve aclik felaketinden kurtarmak icin oglunu feda etmeyi goze aldi ve onu tapınağa gönderdi.
Gokteki ana Nephele ise bu cinayeti gormustu ve tam Phiriksos kurban edilirken Altin Postlu Koc'u gonderdi. [Başka kaynaklarda Altın Postlu Koç'u, Hermes'in, Nephele'nin yakarışlarını karşılıksız bırakmayıp gönderdiği ifade edilir.].Koc Phriksos'la kız kardeşi Helle'yi kaptığı gibi ucarak gozden kayboldu.
Phiriksos annesinin yardimiyla kurtulmustu ama kizkardesi Helle onun kadar sansli olamadi. Canakkale Bogazi'nin uzerinden gecerken dengesini kaybeden Helle yuksekten asagiya denize dustu ve boguldu. O gunden sonra oraya Hellespontos (Helle Denizi, Canakkale Bogazi) dendi.
Uzgun Phiriksos Altin Koc'un uzerinde yoluna devam etti ve Karadeniz'in dogusundaki Kolkhis'e vardi. Kolkhis krali Aietes bu gokten gelen konuga buyuk saygi gostererek agirladi ve kızlarından birini ona verdi; Phiriksos da kocu Zeus'a kurban olarak kesti. Altindan postunu da kral Aietes'e armagan etti. Aietes'te bu postu Ares'e adanan bir ormandaki bir mese agacina asti ve basina da bekci olarak korkunc bir ejderha dikti.
x x x
Iolkos'un kurucusu Kretheus'un olumunden sonra oglu Aison ve uvey oglu Pelias arasinda taht kavgasi baslamisti. Sonunda Pelias tahti eline gecirdi ve sonra da hem uvey kardesi Aison'u hem de onun oglu Iason'u Iolkos'tan uzaklastirdi.
Iason bir Kentauros tarafindan buyutuldu ve ondan hekimlik sanatini ogrendi. Sonra birgun krallik hakkini istemek uzere bir Yunan sehri olan Iolkos'a dogru yola cikti fakat once yolu uzerindeki Delphoi'ye ugrayarak Apollon'a danisti. Tanrinin sozcusu Iason'a bir panter postu giymesini ve elinde bir kargi tasimasini soyledi.
Delphoi'den ayrilan Iason, Pelion dagi eteklerinde yasli bir kadina rastladi. Ondan kendisini karsiya gecirmesini istedi. Kimi anlatimlara gore yasli kadin aslinda Hera idi ve Pelias'tan nefret ediyordu. Daha sonralari Hera'nin Iason'a yardim ettigi soylendi. Iason dereyi sirtinda yasli kadin oldugu halde gecti fakat gecerken sol ayagindaki sandali dusurdu.
Iason, bir kurban toreni gunu Iolkos'a vardi. Pelias'ın hüküm sürdüğü şehre girdiği zaman ayağında tek sandal vardı. Omzuna bir pars postu atmış, göğsüne sımsıkı yapışan bir elbise giymişti. Hiç kesilmemiş saçları sırtından dökülüyordu. Onu şehrin çarşısında korkusuz adımlarla yürür görenler şaşırıp kaldılar. Kimse tanımıyordu onu ama, herkesin içini bir saygı duygusu kaplamıştı. Bu yiğit delikanlı Apollon muydu acaba? Yoksa Aphrodite'nin kocası mıydı? Poseidon'un oğullarından biri olamazdı, hepsi ölmüştü çünkü.
Bu yabancının ünü adımlarından daha tez gitti, saraya vardı. Pelias, şehre tek sandallı bir delikanlının geldiğini duyar duymaz koşup onu karşıladı. Öfkeliydi, ama öfkesini yüreğinde saklamasını biliyordu. Kahinler Pelias'a, kendisini bir akrabasının öldüreceğini, ayağında tek sandal olan kişiden korkması gerektiğini söylemişlerdi. Babasi Poseidon'a kurban sunmak uzere olan Pelias, yillar once soylenenleri hatirladi ve Iason'u kovmaya curet edemedi
"Kimsin sen?" diye sordu "Yalan söyleme bana."
"Ben senin akraban Iason'um," dedi yabancı. "Zeus'un babama verdiği ülkeyi geri almaya geldim. Kılıçlarımıza, mızraklarımıza sarılmadan yeniden paylaşalım bu toprakları. Şimdiye kadar kazandığın paralar, sürüler sende kalsın. Bana tahtı ver. Bundan sonra bu ülkede adalet hüküm sürsün."
Pelias, yumuşak bir sesle "Peki," dedi "sen nasıl istersen öyle olsun. Ölü Phriksos Altın Post'un buraya getirilmesini istiyor, kahinler söyledi. Böylece kendi ruhu da ülkesine gelirmiş. Ben artık yaşlandım. Gidip Altın Post'u getiremem, sen gençsin. Bak, Zeus üstüne yemin ederim ki, Altın Post'u getirirsen tahtı sana bırakacağım."
Pelias böyle diyordu ama, Altın Post'u armaya giden kişinin de bir daha geri dönmeyeceğini sanıyordu.
Iason bu düşünceyi çok beğendi; zaten işin içine serüven girsin de mitologya kahramanlarının kanı kaynamasın, olacak iş mi? Hemen bütün Yunanistan'a haber salındı. Altın Post'u aramaya çıkacağını, isteyenlerin birlikte gelebileceğini bildirdi. Hera da yardım ediyordu Iason'a; bütün delikanlıların yüreklerine, bu yolculuğa katılma tutkusu sokuyordu. Ölümün karşısına geçip cesaretin iksirini içmek varken kim annesinin yanında akıllı uslu oturmaya katlanabilir? Her yandan soylu kahramanlar geldi; yiğitler yiğidi Herakles, çalgıcıların çalgıcısı Orpheus, Kastor ve kardeşi Polluks, Akhilleus'un babası Peleus da vardı bu kahramanlar arasında. Iason gelenlerin aralarindan elli tanesini secti.
Iason Tesalya'daki Argos ismindeki tekne ustasina, tanrica Athena gozetiminde bir gemi yaptirdi ve sonra gemiye "Argo" ismini koydu. Argos sozcugu Yunancada hizli, hafif, parlak anlamindadir. Sefere katilan yigitlere de geminin adindan dolayi Argonaut'lar (Argo gemicileri) dendi. Soylentiye gore geminin on bolumu Zeus'un Dodona'daki korulugundan kesilen mese agacindandi ve Athena ona konusma yetenegi verdiginden Argo konusan bir gemiydi.
Iason ve adamlari Altin Postu geri getirmek uzere Argo isimli gemiyle Tesalya'dan gorkemli bir torenle Canakkale'ye dogru yola ciktilar. Iason altın bir kupayı şarapla doldurdu; şarabı denize döktü sonra, Zeus'un yardımını diledi.
Kahramanlarin ilk ugrak yerleri Limnos (Limni) adasi oldu. Adadaki kadinlar vaktiyle kocalarini oldurduklerinden adada erkek birakmamislardi. Yalnız adanın yaşlı kralını sağ bırakmışlar, onu da bir sandığa koyarak denize atmışlardı. Zavallı adamcağız böylece canını kurtarabilmişti. Adada egemenlik kuran bu kadinlar gemiyi ve icindekileri gorunce sevindiler. Zira, yigitlerle birlikte olmak icin can atiyorlardi. Istediklerini elde ettiler ve Argonaut'lardan hamile kaldilar. Başlarında kralın kızı Hypsipyle olmak üzere, bütün kadınlar kahramanlarla mutlu günler geçirdiler; ayrılırlarken de bol bol gözyaşı döktüler.
Argonaut'lar Lemnos'u geride bıraktıktan sonra yeni bir kara parçasına, Semothraka (Semendirek) adasina geldiler ve aralarinda bulunan muzikci, sair Orpheus'un girisimiyle Gizemler'i ogrendiler.
Dolion'larin ulkesine gelen Argonaut'lari kral Kyzikos cok dostca karsiladi ve onurlarina bir solen duzenledi. Kahramanlar daha sonra yola ciktilar ve bir firtinaya yakalandilar. Firtina onlari surukleyerek gece karanliginda az once kaldiklari ulkenin kiyilarina surukledi. Dolion'lular gece karanliginda kiyiya cikan Argonaut'lari korsan zannederek onlara saldirdilar ve kral Kyzikos bu kavgada Iason tarafindan olduruldu. Onun karisi Kleite'de daha sonra uzuntusunden kendini oldurdu. Nymphe'ler uzuntulerinden o kadar cok agladilar ki onlarin goz yaslarindan kralicenin adini tasiyan bir kaynak meydana geldi. Argonaut'lar bu istenmeyen savasta olen dostlari Kyzikos ve digerleri icin uc gun yas tuttular, kurban torenleri yaptilar ve yine yola ciktilar. Truva'yi gectiler ve Marmara Denizine girdiler.
Daha sonraki duraklari Mysia kiyilarinda (Mudanya limani civari) karaya ciktiklarinda Herakles, kirdigi kureginin yerine yenisini kesmek icin ormana daldi. Yaninda da Hylas isminde cok sevdigi bir genc vardi. Hylas Herakles'in giyimine kuşamına yardım ederdi. Herakles çok severdi Hylas'ı, dünya bir yana, Hylas bir yanaydı. Delikanliyi tatli su aramaya gondermisti. Tatli suyu bulan kusursuz güzelliğe sahip olan delikanlı Hylas'i su doldururken goren suların dibinde bulunan bir nymphe, Hylas'i cok begendi; onun gül pembesi yanaklarını görüp kendinden geçti ve hemen kaynaktan fırlayarak onu kacirdi. Hylas geri gelmeyince aklı başından gitti Herakles'in, Altın Post'u da, Argo'yu da unutuverdi: "Hylas! Hylas!" diye deliler gibi bağırarak ormanın yeşil gölgeleri arasında kayboldu. Boylece Herakles onu aramaya koyuldu. Arkadaşları beklediler, beklediler; safak sokerken hala dönmeyince yollarına onsuz devam etmeye karar verdiler ve gemi Herakles'i birakarak yoluna devam etti.
Daha sonra Berbryk'lerin ulkesine vardilar. Anadolu yakasindaki Khalkedon'a (bugunku Kadikoy) vardiklarinda Poseidon'un oglu Amykos ile karsilastilar. Bu kuvvetli dev Berbry'ler bolgesinin kraliydi ve ulkesine her geleni kendisiyle boy olcmeye zorluyor, bunun icinde yumrukla gucunu gosteriyordu. Cogu zaman da yeniyor ve yolcuyu olduruyordu. Argo'daki Zeus oglu Polydeukes onu yendi ve yolculara karsi insafsizca davranan Amykos'un bu davranisina son verdi.
Argonautlar Kolkhis'e dogru yelken actilar fakat cikan firtina bu kez onlari Thrakia kiyilarindaki Salymdessos'a surukledi. Burasinin kor krali Phineus, Poseidon'un ogluydu ve ayni zamanda bir kahindi. İleride ne olacağını açık seçik söylediği için Zeus cezaya çarptırmıştı kendisini. Şimdi Harpyi'larin ülkesinde cezasını çekiyordu. Bu yasli adam her zaman acti cunku ne zaman yemek yemeye baslasa kanca gagalı, sivri pençeli "Zeus'un tazıları" Harpya'lar uçarak geliyor, saldiriyor, tabagindakileri kapiyor, bir de yerine cok kotu kokan diskilarini birakiyorlardi. Adamcağız açlıktan bir deri bir kemik kalmıştı. Argonaut'lardan yardım istedi. Geleceği görebildiği için, kendisini bu dertten yalnız Kuzey Rüzgarı Boreas'ın oğulları Kalais ile Zates'in kurtulabileceğini biliyordu. Boreas'ın oğulları ise Argo gemisindeki elli kahraman arasında bulunuyordu.
Phineus'a acıyıp yardım etmek isteyen Boreas ogullari Kalais ve Zetes, bu kadin yuzlu ve kanatli canavarlari kılıçlarını çekip beklemeye başladılar. Geri kalan Argonaut'lar da ihtiyara yemek getirdiler. Adamcağız ağzına ilk lokmayı götürürken Harpyi'ler göründüler. Ortalıkta ne kadar yemek varsa hepsini kirlettikten sonra kaçmaya başladılar. Ama Boreas'ın oğulları durur mu hiç? Babaları rüzgar hızı vermiş onlara. Harpyi'lerin peşlerine düşüp kılıçlarını korkunç kuşların gövdelerine saplamaya başladılar. Tam hepsini oldurecekken Hera'nin habercisi Iris gelerek Harpya'larin bagislanmasini diledi. Boreas'ın oğullarına, "Zeus'un tazılarını öldürmeyin," dedi "Styks ırmağı üstüne yemin ediyorum, bu kuşlar bir daha Phineus'u rahatsız etmeyecekler." Harpya'larin bir daha yasli Phinius'a dokunmayacaklari sozunu alinca Harpya'lar serbest birakildilar. Hemen o gece kral Phinius onuruna bir solen duzenlendi. Yasli kral o gece diledigi kadar yedi icti ve Argonautlar'a memnuniyetini bildirdi. Daha sonra Phinius, Argonaut'lara yolda ne gibi tehlikelerle yuzyuze gelebileceklerini ve bunları nasıl atlatabileceklerini söyledi.
"Yakında Symplegad'lara, Çarpışan Kayalar'a varırsınız." dedi. "O kayaların arasından geçmek zorunda kalacaksınız; ama kolay olmayacak bu. Ne zaman Symplegad'ların arasından bir şey geçmeye kalksa, o yüce kayalar hemen birleşir; aralarında ne varsa paramparça olur. Dediğimi yapın sağ salim geçersiniz. Kayalara varınca bir güvercin uçurun. Güvercin bir yandan öteki yana geçerse, Argo gemisi de geçebilir demektir. Ama geçemez arada sıkışır ölürse, sizde geri dönün, Altın Post'u aramaktan vazgeçin."
Yarı yoldaki güney kıyısında Argo, Ares'in uzerinde pirinc tuylu kuslarin oldugu adasina ulasti. Argonautlar buradan hizla gectiler fakat gecerlerken kuslar saldirdilar ve adamlar kendilerini kalkanlari ve kiliclariyla korudular.
Karadeniz'e gecmek icin ilk once Bogaz Gecidi'nden gecmeleri gerekiyordu. Gecit iki kaya tarafindan korunmaktaydi ve bunlar aralarindan gecen bir gemi olunca birbirlerine carpiyor, arada kalan herseyi eziyorlardi. Symplegad'lar (carpisan mavi kayalar) denen bu bolgeden hicbir gemi gecemiyordu. Argonautlar bu durumu ihtiyar Phinius sayesinde bildiklerinden hazirlikliydilar ve yanlarinda getirdikleri bir guvercini gecide vardiklarinda saldilar. Guvercin gecitteki iki kayanin arasina gelince, kayalar derhal kapandilar fakat guvercin kayalardan daha hizli oldugundan kurtuldu. Yalnız kuyruğundan bir kaç tüy kayaların arasında kaldı. Daha sonra kayalar yavasca acilmaya basladilar. Bunun üzerine bütün güçleriyle küreklere asıldı denizciler. Argo son surat guvercini takip ederek iki kayanin arasina girdi, fakat bu arada kayalar tekrar kapanmak uzereydi. Neyse ki gemi buradan guvenle gecti sadece pupasindaki bir yildiz susunu kaybetti. Daha sonra Zeus, gecitteki bu kayalara yerlerine mihlanmalarini buyurdu ve bugun burada bu kayalar hareketsiz durmaktadir. Gecitteki akinti cok kuvvetliydi. Argonaut'lardan birisi olan Orpheus, kurekcilerin cani sikilmasin diye lirini caldi. Gemi daha sonra Yunanlilarin Pontos Eukseinos yani konuksever deniz dedikleri Karadeniz'e ciktilar.
Karadeniz'de ilk duraklari Maryandyn'lerin ulkesi oldu. Kral Lykos onlari iyi karsiladi ama bir yaban domuzu avinda Argonaut'lardan bilici Idmon ve Argo'nun dumencisi Tiphys olduler.
Argonaut'lar daha sonra ilerleyip Amazon'larin ulkesine ciktılar. Amazon'larin ulkesi Thermodon (Terme cayi) ve Themiskyra (Terme) sehri arasindaydi. Barışsever nymphe Harmonia ile Savaş Tanrısı Ares'in kızları olan Amazon'lar besbelli babalarına çekmişlerdi. Argonaut'lar durup onlarla çarpışmak istediler, ama hazır rüzgar eserken yollarından kalkmaları doğru olmazdı. Kaçırdıkları bu savaş fırsatına üzülerek durgun dalgalar arasında kayıp gittiler.
Kafkas daglarinin gorundugu kiyilara dogru ilerlediler. Kafkaslar'daki bir dagin zirvesinde zincire vurulmus olan Prometheus'u hayal meyal uzaktan secebildiler, ayrica onun karacigerini yemeye gelen dev kartalin kanat sesini de duydular. O gün hiçbir şey durduramadı Argo gemisini, gün batımında Altın Post'un bulunduğu Phasis irmagina (Pasinus) yani Kolkhis (Gurcistan) iline vardılar.
Kahramanlar geceyi ertesi sabah ne yapacaklarını düşünerek geçirdiler. Kendi cesaretlerinden başka dayanakları yoktu. Ama tanrılar Olympos'da toplanmış, onları korumak için çareler düşünüyorlardı. Hera, Aşk Tanrıça'sı Aphrodite'in yanına gitmişti. Aphrodite ilk önce pek şaşırmıştı buna; Hera'nın kendisini pek sevmediğini bilirdi. Zeus'un karısı kendisinden yardım dileyince şaşkınlığı bir kat daha arttı, ama tanrıçalar tanrıçasının da böyle yardım dilemesi de hoşuna gitmedi değil. Elinden geleni yapacağını söyledi. İki tanrıça baş başa verip düşündüler. Sonunda en iyi çarenin Kolkhis kralının kızı Medeia'nın Iason'a tutulması olduğuna karar verdiler. Medeia'nın elinden her çeşit büyü gelirdi; Argonaut'ların başı derde girince onlara yardım da edebilirdi. Bunun üzerine Aphrodite doğru Eros'a gitti. "Medeia'nın Iason'a aşık olmasını sağlarsan sana yaldızlı bir top armağan ederim." Dedi. Eros'un çok hoşuna gitti bu, okunu kaptığı gibi Kolkhis'e inmeye başladı.
Sabah olmuştu. Argonaut'lar, Altın Post'u istmek için kralın sarayına doğru yola çıktılar. Kimseler görmedi kendilerini; çünkü Hera hepsinin çevresini sisle sarmıştı. Sarayın önüne vardıkları zaman sis dağıldı. Nöbetçiler, kahramanları saraya buyur edip krala haber saldılar.
Kral güler yüzle karşıladı kendilerini. Ateş yaktırıp yıkanmaları için su ısıttırdı; yiyecek içecek hazırlattı. Bu arada Medeia da konukların bulunduğu odaya girmişti. Gözleri Iason'un gözlerine ilişince Eros okunu fırlattı. Tam hedefine saplandı ok, Medeia'nın yüzü renkten renge girdi, yüreğini tatlı bir burukluk kapladı. Daha fazla orada kalamadı güzel büyücü, odasına çekildi.
Kahramanlar yıkandıktan, yiyip içtikten sonra kral Aietes, onlara kim olduklarını, ne istediklerini sordu. Iason kendilerinin soylu kişiler, atalarının da yüce hükümdarlarla tanrılar olduğunu söyledi. Kolkhis'e Altın Post'u almak için gelmişlerdi. Karşılığında kral Aietes ne isterse yapacaklardı.
Bunları duyan kralın yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu. Yabancıları sevmezdi. Hele Yunanlıları hiç sevmezdi. Kendi kendine "Bu adamlar benim konuğum olmasalardı, hepsini kılıçtan geçirirdim," dedi. O anda iyi bir fikir geldi aklına.
Iason'a, kahraman kişilerden hoşlandığını söyledi, "Sen de kahramanlığını, yiğitliğini gösterirsen Altın Post'u veririm." dedi. "Önce bir ejderi öldüreceksin, sonra ateş püsküren, tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşacaksın. Sürdüğün tarlaya da öldürdüğün ejderhanın dişlerini dikeceksin. Ekilen dişlerin yerinde silahlı adamlar bitecek. Onlarla çarpışıp hepsini öldüreceksin. Bunları yaparsan Altın Post senindir. Yoksa bir şey alamazsın benden."
Iason'un elinden ne gelir? Kralın dediklerini kabul edip, arkadaşlarıyla birlikte gemiye döndü. Bir toplantı yaptılar Argo'da; kimse bu işi Iason'a bırakmak istemiyordu.
Onlar böylece konuşup tartışırlarken gemiye kral Aietes'in torunlarından biri geldi. Iason bir zamanlar hayatını kurtarmıştı onun, şimdi de o, bir karşılıkta bulunmak istiyordu. Medeia'dan söz açtı Argonaut'lara: "Büyüde onun üstüne yoktu," dedi "yıldızlara bile buyurur." Aietes'in torununa kalırsa, Iason saraya gidip, Medeia'nın gönlünü kazanmalıydı.
Eros'un bu işi çoktan becerdiğini bilmeyen Iason, kralın torunu ne dediyse kabul etti. Zaten büyücünün güzelliği gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Saraya yollandı.
O sırada Medeia, odasında oturmuş, kendini öldürmeyi düşünüyordu. Sevdiği adamın aşkıyla doluydu yüreği ama, o aşkın gerektirdiği şeyleri yaparsa babasına karşı gelmiş olurdu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Düşündü taşındı, yaşamanın ölümden daha güzel olduğuna karar verdi. Iason'a yardım edecekti. Büyülü bir merhem vardı elinde. Prometheus'un kanı yeryüzüne damlamıştı ya; Medeia'nın merhemi, işte kanın toprağa değdiği yerde yetişen bir bitkiden çıkarılmıştı. Onu kim gövdesine sürerse bir gün boyunca tehlikelerden uzak kalırdı; başına ne gelirse gelsin, ne yaralanır, ne de ölürdü.
Koşa koşa sarayın merdivenlerinden indi Medeia, Iason'un yanına gidecekti. Ama birde baktı ki, Iason karşısında duruyor. Tanrıça Hera, altından, yaldızlı bir ışık vurmuştu Iason'un üstüne; Medeia'da bir güzellik anıtıydı sanki. Rüzgar kesilince ulu çam ağaçları nasıl yapraklarını bile kıpırdatmadan, sessizce durur, iki genç de bir süre öyle durdular. Sevgiden, coşkunluktan solukları kesilmişti.
Sonra rüzgar çıktı, yapraklar hafifçe sallandı. Iason, aşkını fısıldamaya başladı. Medeia ise ne diyeceğini bilemiyordu. Hemen büyülü kutusunu açarak merhemi çıkardı, sevgilisine verdi. İstesin, ruhunu bile verirdi.
Güzel büyücü, merhemi gövdesine nasıl süreceğini anlattı Iason'a "Silahlarına da sür," dedi, "böylece herkesi yenersin. Ejderhanın dişlerini toprağa ekince yerden silahlı adamlar biter. Aralarına bir taş atarsın. Adamlar birbirlerinden bilirler bunu. Kavgaya tutuşurlar. Hepsi ölür. Ben saraya dönüyorum şimdi Altın Post'u alıp ülkene dönerken Medeia'yı hatırla. Ben de aklımdan çıkartmayacağım seni."
Iason cevap verdi:
"Gece olsun, gündüz olsun; seni hiçbir zaman unutmayacağım Medeia. Bizimle birlikte Yunanistan'a gelirsen, seni seve seve evime alırım. Ölümden başka hiçbir şey giremez aramıza. "
Ayrıldılar. Medeia saraya dönüp, babasına karşı geldiği için ağladı, dövündü. Iason da gemiye gitti. Arkadaşlarında ikisini, ejderhanın dişlerini getirmeleri için görevlendirdi.
Ertesi gün, erkenden kalktı Iason. Gövdesine merhemi sürüp arkadaşlarıyla birlikte çarpışmanın yapılacağı tarlaya gitti. Kral Aietes ve ile Kolkhisliler onun ölümünü seyretmek için tarlanın kenarına sıralanmışlardı. Ateş püsküren iki boğa salıverildiği zaman hepsinin ödü koptu. Ama kılı bile kıpırdamamıştı Iason'un. Dalgaların sarsamadığı yüce bir kaya gibiydi. Sırayla ikisini de boynuzlarından yakalayıp, boyunduruğa koştu. Sonra tarlayı sürerek ejderhanın dişlerini ekti toprağa. Silahlı adamlar çıkınca da, Medeia'nın öğüdünü tutarak, aralarına koca bir taş fırlattı. Silahlı adamlar birbirlerine saldırıp, kıyasıya çarpışmaya başladılar. Sürülmüş toprak, oluk gibi akan kana boyandı. Iason yüzünün akıyla çıkmıştı bu denemeden. Sonuç, Aietes için çok acıydı.
Kral Altın Post'u kolay kolay vereceğe benzemiyordu. Argo gemisini yakmaya ve Argonaut'lari oldurmeyi planladi. Babasını aklından geçenleri anlayan Medeia, gemiye koşarak Iason'u buldu. "Altın Post'u bir ejderha bekliyor," dedi, "Ben şarkı söyleyerek uyuturum onu. Altın Post'u kapıp gemiye döneriz. Hemen Yunanistan'a yelken açarız; beni de götürün, n'olur"
"Yunanistan'a dönünce karım olacaksın," diye cevap verdi Iason.
Medeia, Iason ile el ele vererek Ares'in ormanina girdiler. Altın Post'un yanına vardılar. Postu bekleyen ejderha korkunç mu korkunçtu. Medeia yılmadan yilan bicimindeki ejderhanın yanına yaklaştı, büyülü bir şarkı söyleyerek onu uyuttu. Iason bir ağacın dalında asılı duran postu kaptığı gibi arkadaşlarının yanına döndü, hep birlikte koşarak Argo'ya vardılar. Zaten hazir olan gemiciler onlari hemen tekneye aldilar ve hemen safak sokmeden Yunanlıların en güçlüleri geçti küreklere; denize açıldılar.
Kral, Argonaut'ların, Medeia ve Altın Post ile birlikte kaçtıklarını öğrenince oğlu Apsyrtos'u onların arkasından gönderdi. Apsyrtos'un buyruğunda öyle büyük bir ordu vardı ki, istedikleri kadar kahraman olsunlar, Yunanlılar o orduyla başa çıkamazlardı. Kendilerini kurtaran yine Medeia oldu. Kardeşine haber yolladı, Altın Post'un kendisinde olduğunu, Kolkhis'e dönmek istediğini bildirdi. Apsyrtos, kararlaştırılan buluşma yerine gelince Iason'u karşısında buldu. Medeia'da vardı Iason'un yanında. İki delikanlı çarpıştılar. Iason, Apsyrtos'u al kanlar içinde yere serdi. Kolkhis'li genç prensin gövdesinden fışkıran kanlar, kız kardeşinin gümüş rengi elbisesini bir anda kızıla boyayıverdi. Komutanlarının öldüğünü anlayan askerler, dağılıp ülkelerine döndüler. Argonaut'lar da Yunanistan'a gitmek için yeniden denize açıldılar.
Apsyrtos'un ölümünü başka türlü anlatanlar da olmuştur. Bu kişilere bakılırsa, Apsyrtos, Medeia'yla birlikte Yunanistan'a gitmek için Argo gemisine binmişti. Bir süre gittikten sonra, kendilerini Kral Aietes'in takip ettiğini anlayan Medeia, kardeşini paramparça ederek denize atmıştı. Kral ölmüş oğlunun parçalarını toplamak için denizde durmuş, oyalanarak vakit kaybetmiş, Yunanlıları gözden kaçırmıştı.
Donus yolu Ilk olarak Istros (Tuna) irmagina vardilar ve oradan Yunanistan'a varmak icin Eridanos'a (Po) dogru ilerlediler. Tuna nehrinde, Adriyatik'e dogru ilerlerken Zeus'un ofkesine ugrayip firtinaya tutuldular.
Medeia, elini kardes kaniyla kirlettiginden bu suctan arinmadikca Yunanistan'a donemeyeceklerini anladi ve bunun uzerine halasi buyucu ve Gunesin kizi Kirke'ye ugramayi akil etti. Kirke yegenini arindirdi ama Iason'a pek konuksever davranmadi. Yine de onlara yol boyunca yararli olabilecek, tehlikelerden korunmalarini saglayacak ogutlerde bulundu.
Iason, Kolkhis'ten donerken yolda Phaik'larin ulkesine ugradi ve orada Medeia ile evlendi.
Argo gemisi daha sonra sarkilariyla insanlari buyuleyen Siren'lerin adasinin onune geldi. Bu yari kus, yari kadin yaratiklar tam sarkilarina baslayacakken muzikci Orpheus onlardan once davrandi. Lirinden oylesine buyuleyici ezgiler cikardi ki Siren'ler kendilerinden gectiler ve sonra da calgilarini denize attilar.
Kirke'nin ogutlerine uyarak, ayrica Hera'nin da koruyuculugu altinda Kharybdis'le Skylla'nin ucurumlarini gectiler. Skylla'nın kayası ile Kharybdis akıntısı arasından geçerken korkunç bir fırtınaya tutuldular. Taa göğe değen dalgalar arasında ne yapacaklarını şaşırmışlardı ki, yine Hera imdada yetişti. Deniz nymphelerine haber verdi tanrıçalar tanrıçası; nympheler de gemiyi dalgalar arasından geçirip kurtardılar. Cok muazzam buyuklukteki dalgalar Argo'yu kaldirip karaya, kuru kumlarin uzerine biraktilar.
Firtina onlari Afrika kiyilarina atmıştı. Bunun uzerine Argonaut'lar gemiyi terkettiler. Fakat Libya'lilarin odunc verdikleri silindirlerin uzerinde kaydirdiklari gemilerini denize indirmeyi basarip tekrar denize acildilar.
Girit'e vardiklarinda, limana bekcilik eden, buradan gelip gecen gemilere tas atan bronzdan yapilmis, tunç soyundan kalma bir dev gorduler. Medeia gozleriyle Talos ismindeki devi tam kocaman bir kayayi gemiye atacakken buyuledi ve sendeleyen dev robot topugunu bir kayaya carpti. Talos tepeden tırnağa tunçtan değildi; ayak bileklerinden biri ettendi. Devin topugundan akan sıvı devi hareketsiz birakti. [Bazı kaynaklarda, Talos'un bileğinden akan kendi kanında boğulduğu belirtiliyor] Sonra Argonaut'lar guvenle kiyiya ciktilar, yiyip içtiler, eğlendiler.
Argo sonunda Iolkos'a vardi. Kraya çıkar çıkmaz, her kahraman, başından geçenleri bir an önce anlatmak için kendi ülkesine gitti. Geride kalan Iason, Medeia'yla birlikte Altın Post'u Zeus'un bir mabedinde yukariya asti. Iason daha sonra sarayina varmak icin yola koyuldu. Sarayina girdigi zaman babasi Aison'un oldugunu ogrendi. Pelias, zavallı ihtiyara baskı yaparak kendi kendini öldürtmüştü. Iason'un bu acıya dayanamayan annesi de ölmüştü. Amcasi Pelias da tahti vermemek icin binbir turlu bahane uyduruyordu.
Öcünü nasıl alacağını düşünen Iason'un yanıbaşında yine Medeia vardı. Medeia yasli krali ortadan kaldirmanin yolunu bulmuştu. Once Pelias'in kizlariyla arkadaslik kurarak onlara "Babanızın gençleşmesini ister misiniz?" diye sordu ve babalari Pelias'i nasil genclestirebileceklerini ogretecegini söyledi. . Dediklerini kanitlamak icin de yasli bir kocu kesti ve hayvanın parçalarını icinde birtakim buyulu otlar kaynayan bir kazana atti, bir süre kaynattı, büyülü sözler söyledi. Kısa zaman sonra kaynaya kazandan gencecik bir kuzu fırladı. Medeia, kizlara kazandan cikan korpe kuzuyu gosterdi ve ayni şeyi babalari icin de yapabileceklerini soyledi.
Pelias'ın kızları, Medeia'ya inanarak babalarını gençleştirmeye kadar verdiler. Bir ilaçla kralı uyuttu büyücü; Pelias'ın kızları da babalarını keserek kaynar suya attılar. Büyülü sözler söylemesi için Medeia'yı çağırmak istediler. Ama Medeia yoktu, saraydan da, şehirden de kaçıp gitmişti. Pelias'ın korkunç üzüntü içinde kalan kızları, yurtlarından sürüldüler.
Daha sonra Pelias'in oglu Akartos kralligi ele gecirince Iason'la Medeia'yi kovdu. Iason daha sonra Argo'yu Korint adasina goturdu ve orada karaya oturttu ve onu bir armagan olarak Poseidon'a sundu.
Daha sonra ikisi Korinthos'a gittiler ve oraya yerlestiler. Orada uzun yillar baris icinde yasadilar. Iki de cocuklari oldu. Medeia ülkesini, babasını aramıyordu; kendini bütünüyle kocasıyla çocuklarına vermişti. Mutluluk içindeydiler.
Fakat bir süre sonra Iason, Korinthos kralının kızıyla evlenmeye kadar verdi. Bunu ne aşk, ne de sevgi yüzünden yapıyordu, gözü yükseklerdeydi. Korinthos kralı, kızı Kreusa'yı Iason'a vermeyi kabul etti; ama kendilerine bir kötülük yapar diye, Medeia ile çocuklarını şehirden sürdü. Kocası tarafından aldatılan kadıncağız, ülkesinden uzaklarda yapayalnız kalmıştı.
Ne yapacağını şaşıran Medeia, gözyaşları içinde babasını, evini hatırladı; üstündeki elbisede hala duran kan lekelerine baktı, kardeşinin kanıydı bunlar. Pelias'ın ölümü geldi aklına. Kurtarsa kurtarsa ölüm kurtarırdı onu artık.
Bunları düşünürken yanı başında Iason'u gördü. Iason, altın getirmişti ona. Artık Medeia'yı sevmiyordu.
"Niye geldin bana?" diye sordu Medeia. Gözlerini Iason'un gözlerine dikti:
O kadar insan var, niye geldin bana!
Ama iyi oldu gelmen bir bakıma.
Yüreğimdeki yükü dökmek artık daha kolay,
Herkese senin alçaklığını anlatmak.
Seni ben kurtardım. Her Yunanlı bilir bunu.
Boğaları, silahları, Post'un ejderhasını
Ben yendim. Seni ben kazandırdım.
Kurtarıcı ışığı ben tuttum sana.
Babamı, evimi bırakıp
Yabancı ülkeye geldim arkandan.
Ben getirdim düşmanlarının sırtını yere,
Ölümlerin en korkuncunu Pelias'a ben verdim.
Şimdi bırakıyorsun beni.
Nereye gideyim! Babamın evine mi!
Pelias'ın kızlarına mı yoksa!
Hepsi düşman kesildi
Senin yüzünden bana
Iason, kendisini kurtaranın Medeia değil, Aphrodite olduğunu söyledi. Aphrodite, Iason'a Medeia'yı sevdirmeseydi bütün bunlar olur muydu? Üstelik tutmuş yabani bir büyücüyü uygar bir ülkeye, Yunanistan'a getirmişti? Kendi yaptığı iyiliklere böyle mi cevap verilirdi?
Medeia, Iason'un kendisine vermek istediği altınları geri çevirdi. Bunun üzerine başka bir şey söylemedi Iason, çekip gitti. Medeia'nın içini öfke bürümüştü, Öç almaya kadar verdi.
Iason'un karısını öldürecekti.
Yaşamanın kısa günü bitsin artık.
Kendisine yaptigi yardimlari unutarak karisini terkedince, Medeia da o gune kadar kullandigi yontemlerin en korkuncuna basvurdu. Çok güzel bir elbise çıkardı sandığından. Büyülü ilaçlar, kokular sürdü elbiseye. Sonra çocuklarını çağırıp, o elbiseyi babalarının karısına armağan olarak götürmelerini istedi. Dugun gunu bu giysiyi uzerine geciren Kreusa cayir cayir yanmaya basladı.
Bir an içinde tüm gövdesi eriyip akıverdi.
Kral Kreon'da kizinin yardimina kostu. Sonunda ikisi de birlikte yanarak olduler.
Böylece öcünü aldıktan sonra daha korkunç bir düşünce saplandı Medeia'nın kafasına. Çocukları yetim sayılırdı artık. Onları koruyacak kimse yoktu. "Ölüp gidecekler," diye düşündü büyücü.
Ölüp gidecekler bir başkasının acımayan elleriyle,
Yok yok, onları ben yarattım, ben öldüreceğim
Korkaklık yok artık, "Ne kadar küçükler,
Ne kadar güzeller," diye düşünmek yok.
Unutacağım öz çocuklarım olduğunu onların
Bir an içinde bitecek acıları.
Ben öldüreceğim...
Medeia, Iason'dan oc almak icin Iason'dan olma oz cocuklarini da bogarak oldurdu ve daha sonra babalarina gosterdi. Iason, karısının öldürüldüğünü anladığı zaman, çocukları da ölmüştü. Altın Post kahramanı öcünü almak için Medeia'yı öldürmeye kadar verdi. Ama o sırada güzel büyücü sarayın damına çıkmış, atasi Helios'un kendisine gonderdigi, ejderhanın çektiği sihirli arabasiyla uçup gitmişti. Eski sevgilisinin arkasından bakakaldı Iason, bütün olanlar için de kendini değil, Medeia'yı lanetledi.
Medeia Atina'ya giderek kral Aigeus'un sarayina yerlesti. Kendisiyle evlenirse ona cocuk doguracagini soyledi.
Daha sonra Theseus, yillar sonra bilmeden babasinin yanina, saraya geldi ve onun Aigeus'un oglu oldugunu ve tahta goz dikecegini anlayan Medeia, onu bir solende zehirleyip oldurmek istedi. Theseus yemekte gelen eti kesmek icin bir zamanlar Aigeus'un olan kilici cikarinca babasi oglunu tanidi, sonra da Medeia'yi kovdu. Medeia bunun uzerine kacip ulkesi Kolkhis'e dondu. Orada bir cok suc ve efsanelerden sonra babasi Aietes ile baristi.
Iason ise iyice yaslaninca Argo'yu karaya oturttugu Korint'e geri dondu ve bir dilenci gibi giyinerek Argo'nun golgesinde oturarak yasadigi maceralari anlatti. Fakat bir gun, curumeye devam eden geminin on kismindaki pruva, Iason'un uzerine dustu ve onu oldurdu. Daha sonra Zeus, yildizlari tekrar duzenledi ve Argo'yu bir burc olacak şekilde araya yerlestirdi.
Arganout'ların listesi
Acastus, son of Pelias
Actor, son of Hippasus
Admetus, son of Pheres
Amphiaraus, son of Oicles
Ancaeus, son of Lycurgus
Argus, son of Phrixus
Ascalaphus and Ialmenus, sons of Ares
Asterius, son of Cometes
Atalanta, daughter of Schoeneus
Augeas, son of the Sun
Autolycus, son of Hermes
Butes, son of Teleon
Caeneus, son of Coronus
Castor and Pollux, sons of Zeus
Cepheus, son of Aleus
Erginus, son of Poseidon
Euphemus, son of Poseidon
Euryalus, son of Mecisteus
Eurytus, son of Hermes
Hercules, son of Zeus
Idas and Lynceus, sons of Aphareus
Iphiclus, son of Thestius
Iphitus, son of Naubolus
Jason, son of Aeson
Laertes, son of Arcisius
Leitus, son of Alector
Meleager, son of Oeneus
Menoetius , son of Actor
Orpheus, son of Oeagrus
Palaemon, son of Hephaestus or of Aetolus
Peneleos, son of Hippalmus
Periclymenus, son of Neleus
Phanus and Staphylus, sons of Dionysus
Poeas, son of Thaumacus
Polyphemus, son of Elatun
Telamon and Peleus, sons of Aeacus
Theseus, son of Aegeus
Tiphys, son of Hagnias, who steered the ship
Zetes and Calais, sons of Boreas.
Lost Library sitesinden yararlanılmıştır.